23 Şubat 2013 Cumartesi

Cahil Cesareti...



Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.
  İki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce şöyle bir teoriyi ortaya atmış: "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır." Ve bunun üzerine bir araştırma başlatılmış. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmış: · Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. · Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. · Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. · Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle arttırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar. Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapılmış ve klasik "Sınav nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istenmiş... Netice şöyle olmuş: Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı. Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı. Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve "Dunning-Kruger Sendromu"nun metni yazıldı: “İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür! Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksi'ler kariyer açısından ‘artı'ya dönüşür. Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler… Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..." N'olur fazla mütevazi olmayın!... "Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir çok yüz, bir dolu isim geçti... Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni de herhalde "cahil olmamaları"ydı!.. “Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” - Bertrand Russell



20 Şubat 2013 Çarşamba

hayat güzeldir..


ANNABEL LEE



ANNABEL LEE
Senelerce senelerce evveldi 
Bir deniz ülkesinde
 
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
 
İsmi; Annabel Lee
 
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
 
Sevmekten başka beni
 
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
 
O deniz ülkesiydi
 
Sevdalı değil karasevdalıydık
 
Ben ve Annabel Lee
 
Göklerde uçan melekler
 
Kıskanırlardı bizi
 
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
 
O deniz ülkesinde
 
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
 
Güzelim Annabel Lee
 
Götürdüler el üstünde
 
Koyup gittiler beni
 
Mezarı oradadır şimdi
 
O deniz ülkesinde
 
Biz daha bahtiyardık meleklerden
 
Onlar kıskanırdı bizi
 
Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi"
 
Bir gece rüzgarından bulutun
 
Üşüdü gitti Annabel Lee
 
Sevdadan yana kim olursa olsun
 
Yaşca başca ileri
 
Geçemezlerdi bizi
 
Ne yedi kat göklerdeki melekler
 
Ne deniz dibi cinleri
 
Hiç biri ayıramaz beni senden
 
Güzelim Annabel Lee
 
Ay gelir ışır, hayalin erişir
 
Güzelim Annabel Lee
 
Orda gecelerim uzanır beklerim
 
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
 
O azgın sahildeki
 
Yattığın yerde seni...

EDGAR ALLAN POE

Sylvia..


Yazıyorum çünkü dedi Sylvia ..


 "Neden yazı yazdığımı mı soruyorsunuz bana?
Zevk mi alıyorum?
Değer mi? Peki para kazandırır mı? Öyleyse bir nedeni var mı?

Yazıyorum çünkü
İçimde susturamadığım
Bir ses var..."

SYLVİA PLATH 1948




Sylvia...


“Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuzcanlıyım.”


Kaç tane şair vardır insanın hayatında veya kaç tane yazar yazılarını şiirlerini okurken sanki hepsi benim düşüncelerim dizelerim diyerek okudugunuz, o kadar yakın hissettiğiniz kendinize.Bence bir tane var ise yani;hayatınızda böyle biri varsa çok sanslısınız.Yazarlar veya şairler her ne kadar yazdıklarının türlerine göre sınıflandırılıp belirli farklı kesimlere veya zümrelere hitap etselerde hepsi ayrı bir okyanus.
Sylvia Plath ismini duyduğumda içimi ısıtan farklı bir sevgiyle bağlı olduğum bir edebiyat insanı..1932 Boston dogumlu ,annesi oralı babası şuralı.Bu satırlarda kendisi ile ilgili tüm teorik bilgileri verdim varsayın.Sylvia Plath düşüncelerinin,ideallerinin yoğunluğunda boğulmuş,yaşadıklarına üstün zekasıyla her açıdan bakabildiğinden olayların içinden sıyrılamamış ve tek çareyi ölümde bulmuş ölümsüz bir kadın.Ayrı bir çekiciliği çok farklı bir gizemi var.Kendisi doğuştan yetenekli,çok azimli ve inanılmaz çalışkan.Bir kelebek kadar kısa olan hayatı boyunca mücadele ettiği belki de onu o yapan en belirgin özelliği olan manik depresif hastalığı da doğumundan beri onunla beraber.Hastalığı için Onu o yapan en belirgin özelliği diyorum çünkü hastalığı yüzünden yaşadığı bütün olaylar onu herkesi etkilediğinden daha fazla etkilemiş ve bu da doğuştan gelen ilhamını tetiklemiş.Her zaman iyi bir yazar olma hırsı taşıyan Plath’ın ilk intihar girişiminden önce son yazıkları şunlar.


‘Bir öyküoku:  Düşün.  Yapabilirsin.  Dahası, yapmalısın, uyku sırasındasürekli kaçmamalısın – ayrıntıları unutmamalısın – sorunları umursamazlıketmemelisin – kendinle dünya arasında ve bütün parlak zekalı neşeli kızlararasında duvar çekmemelisin - : lütfen düşün – kurtul bundan.  İnan,sınırlı benliğinden daha yüce yararlı bir güce:  Tanrım, tanrım,tanrım:  Neredesin?  Seni istiyorum, ihtiyacım var:  Sana vesevgiye ve insanlığa inanmaya.  Böyle kaçmamalısın.  Düşünmelisin.’

Bu ıntıhar gırısımı kendınce olumlu sonuclanmamıs Plath’ın ve boylece sanatından kısa bırsurede mahrum etmemiş bizleri.Akabinde yine o insanın içine işleyen yazılarını ve şiirlerini paylaşmış sevenleriyle ta ki 12 şubat 1963 yılında kendi derinliğinde boğulana kadar..


İşte o güzel kadının en sevdiğim şiirlerinden bazıları..


Rakip 

Gülümseseydi ay, sana benzerdi. 
Güzel bir şeyle aynı izlenimi 
Bırakırsın, fakat yok edicisin. 
İkiniz de ışığın büyük ödünçalıcılarısınız. 
Acılanır dünyaya onun O-ağzı; seninkiyse umursamaz. 

Ve her şeyi taşa döndürmek senin ilk katkın. 
Bir anıt mezara uyanıyorum; buradasın, 
Tıkırdatarak parmaklarını mermer masaya, sigara arıyorsun, 
Bir kadın kadar kindarsın, fakat o denli ürkek değilsin, 
Ve yanıtlanamayacak bir şeyler söylemeye can atıyorsun. 

Ay da hor görür tebaasını, 
Fakat gündüz vakti maskaranın biridir. 
Hoşnutsuzlukların, öte yandan, 
Ulaşır mektup kutusuna hoş aralıklarla, 
Beyaz ve yazısız, karbon monoksit gibi yayılır. 

Hiç bir gün yok ki senden haber gelmesin, 
Dolanıp durursun belki Afrika’da, fakat düşünürsün beni. 
****

İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm

Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım

Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.

Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum? -

Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.

Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak

Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.

Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.

Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için

Ellerimi ayaklarımı çözmelerini -
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar

Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,

Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.

İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üstüstüme kapaklandım.

Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları

Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.

Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.

Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi

Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:

'Mucize!'
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.

Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin ----
Hakikaten çalışıyor.

Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.

Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.

Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim

Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.

Kül, kül -
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok----

Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.

Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.

Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Lady Lazarus